Türk Edebiyatı'nın Devirlere Ayrılmasında Kullanılan Ölçütler




Türk Edebiyatı, herhangi yazılı bir belgenin bulunmadığı dönemlerden başlayarak gelişim süreci içerisinde farklı etkenler sebebiyle değişik kollar halinde günümüze kadar ulaşmıştır. Sözlü dönemlerden yazılı dönemlere geçiş ve geçmişten günümüze kadar olan süreçte Türk edebiyatına yön veren, belirli bir çizgi oluşturan Türk milli ruhu hiçbir zaman değişmemiş, farklı kültürlerin etkisiyle Türk edebiyatına giren yeni motiflerle süslenmiş olsa da varlığını sürdürebilmiştir. Türk edebiyatının hangi evrelerden geçtiğini, toplumun hangi kültür ve Türk edebiyatının hangi medeniyet veya edebiyatlardan etkilendiğini de bu motiflere bakarak açıklama şansına erişebiliyoruz. Bunun yanısıra edebiyat ürünlerinde kullanılan dilin yapısına ve özelliklerine bakarak da hangi yöreye veya bölgeye ait olduğunu da belirleyebiliyoruz.

Diğer dünya edebiyatları ile kıyaslandığında Türk edebiyatı, (ana çizgisinin değişmemesi göz önünde bulundurularak) daha geniş bir yelpazesinin olduğu, çeşitlilik bakımından zengin olduğu görülmektedir. Bu duruma etki eden en önemli özellik, Türk toplumunun (boy, topluluk) çeşitli sebeplerle çeşitli bölgelere dağılmış olmaları ve bulundukları yerlerde ayrı devlet ve beylik kurmalarıdır. Farklı medeniyetlerle girilen bu münasebetler sonucunda ortaya çıkan bu yeni kültürel farklılıklar, yeni şive ve lehçeler Türk edebiyatının çeşitlilik yelpazesini genişletmiş ve bu etkiler altında oluşan Türk edebiyatlarını meydana getirmiştir.

Türk edebiyatının tarihin seyri içinde bu kadar genişlemesine ve kendine has niteliklere sahip olmasına sebebiyet veren başlıca etkenler, Dil, Kültür ve Din'dir.

1-Dil

Bu konuda bir açıklama yapmadan önce "Dil Nedir?" "Ana Dil Nedir?" "Ana (Çevre) Dili Nedir?" "Lehçe Nedir?" "Şive Nedir?" "Ağız Nedir?" sorularının cevaplarının bilinmesi, bunlar arasındaki ayrımın gayet iyi anlaşılmış olması gerekmektedir.

Dil: Dil üzerine araştırmalar yapan birçok ilim adamı dilin tanımı ile ilgili birçok tanımlamalarda bulunmuşlardır. Konumuzun bütünlüğünü korumak adına dilin ne olduğu ile ilgili kısa bir tanım yapalım.

TDK'ya göre dil;

1. isim İnsanların düşündüklerini ve duyduklarını bildirmek için kelimelerle veya işaretlerle yaptıkları anlaşma, lisan, zeban.

Ana Dil: Ses yapısı, anlam ve şekil yapısı bakımından az ya da çok birbirinden farklılaşmış fakat tarihsel bir izlenim gerçekleştirildiğinde aynı köke ait oldukları bilinen dil veya lehçelerin altında toplandıkları çatıdır, diyebiliriz. Ana Türkçe, Altayca, Latince gibi.

Ana Dili: Ana dilini kısaca çevreden öğrenilen dil olarak tanımlayabiliriz. Bu terimin daha iyi anlaşılması için şu örneği vermek yerinde olacaktır: Annesi/babası farklı bir milliyetten olan çocuğun annesinin/babasının bulunduğu ülkede konuşulan dili öğrenmesi o çocuğun ana dilini yani çevre dilini meydana getirir.

Lehçe(*): TDK'ya göre lehçe;

isim, dil bilimi Bir dilin tarihsel, bölgesel ve siyasal sebeplerden dolayı ses, yapı ve söz dizimi özellikleriyle ayrılan kolu, diyalekt.
Diğer bir tanım ile, bir dilin takip edilemeyen tarihî seyri içerisinde ayrılan kollarıdır. Ya da bir dilin bilinmeyen bir dönemde ayrılan kolları, o dilin lehçelerini oluşturur.
Çuvaşça ve Yakutça Türkçe'nin lehçeleridir, diyebiliriz. Yakutça ve Çuvaşça Türkçeleriyle, Türkiye Türkçesi arasında büyük kelime, şekil ve ses farklılıkları vardır.

Şive: Bir dilin takip edilebilen tarihî seyri içerisinde ayrılan kollarına denir. Türkçenin tarihî gelişimi, 7. yüzyılın sonu ve 8. yüzyılın başlarından itibaren takip edilebilmektedir. (Orhun Abideleri)
Şiveler arasındaki ayrılıklar, kelimelerin yapı, ses ve çekim özelliklerindeki farklılıklardan kaynaklanmaktadır.

Türk edebiyatının devirlere ayrılmasında kullanılan dil faktörü, özellikle Çağdaş Türk edebiyatlarının (Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Azerbaycan... edebiyatları) birbirinden ayrılmasında kullanılmakta ve buna etken olarak da farklı coğrafyalarda gelişen değişik şivelere ait olmalarından ileri gelmekte olduğunu söyleyebiliriz.

Ağız: Bir dilin alt bölümü olan şive içerisinde ses, şekil, anlam ve söz dizimi açısından farklılık gösteren, yöresel ve bölgesel özellikler bulunan konuşma dilidir.
Afyon Ağzı, Ege Ağzı, Trabzon Ağzı, Mardin Ağzı gibi yöresel konuşma dillerine biz ağız diyoruz.

2-Kültür

Kültür, "bir toplumun duyuş ve düşünüş birliğini oluşturan, gelenek durumundaki her türlü yaşayış, düşünce ve sanat varlıklarının topu" olarak tanımlanabilir. Bunların herhangi birinde oluşan farklılaşma, kültürel farklılaşmayı da beraberinde getirir.
Türkler, İslâmiyet önce ve yerleşik hayata geçişin oluşmaya başladığı dönem öncesinde  atlı ve göçebe bir hayat tarzı sürmekteydiler. Yazları yaylalarda, kışları ise kışlaklarda sürdürülüen bu yaşam şekli ve buna bağlı olarak oluşan kültüre "Bozkır Kültürü" denilmektedir.
İslâmiyet'in kabulünden sonra, bozkır kültürü terk edilmeye başlanmış fakat İslâmi kültür ile çatışmayan bazı kültürel değerler, gelenekler varlığını sürdürmeye devam etmiştir.
İslâm dininin kabul edilmesiyle Türk-İslam kültür anlayışı meydana çıkmış ve haliyle edebiyatlar ve edebî eserler de bu kültürel farklılaşmadan etkilenmiştir. Türk edebiyatı, farklı siyasal, kültürel vd. etkenler varlığını gösterip kültürel bir değişim yaşanana kadar büyük bir çoğunlukta dinî konular ağırlıklı olmak üzere eserler vermiştir.
Türkiye Edebiyatı'nda dinî muhteva içeren Türk edebiyatı, Tanzimat döneminden itibaren farklı konular üzerinde eserler vermeye başlamış, dinî muhtevaya sahip eserlerin basılması düşüşe geçmiştir. Gerek Tanzimat gerekse Islahat Fermanları ile Türkiye toplumunda Batı'yı örnek alan değişimler görülmeye başlanmış, sosyal hayattan sanat eserlerine kadar toplumun bütün kesimlerinde kültürel bir değişiklik görülmeye başlanmıştır.
Bütün bu değişimler göz önüne alındığında Türkiye edebiyatında, İslamiyet'in kabulü ile Arap ve Fars edebiyatlarından etkilenerek Islahat fermanına kadar gelen edebiyat "İslami Dönem Türk Edebiyatı" Islahat Fermanı'ndan sonra gelieşn Türkiye Edebiyatı ise "Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı" olarak isimlendirilmektedir.

3-Din

İslamiyet'in kabulüne kadar Türkler, birkaç defa din değiştirmişlerdir. Şamanizm, Mani ve Buda inançları ve Türk ismiyle özdeşleşmiş Gök Tanrı dini... Bu değişimler elbette edebiyatlarda ve yazılı eserlerde de yeni ve farklı konular meydana getirmiştir. Göktürk Kitabelerinde Gök Tanrı'dan bahsedilirken Mani ve Buda gibi inanç sistemlerinde de bu dinlerden etkiler görmekteyiz.

Türk edebiyatındaki en köklü değişiklikler ise İslamiyet'in kabulünden sonraki dönemlerde yani 10. yüzyılda kendini göstermektedir. İlk olarak Karahanlı devleti olmak üzere Selçuklular, Harzemşahlar gibi devletlerde İslamiyet etkisinde yeni ve güçlü bir edebiyat olluşmaya başlamıştır. Bu değişim sadece edebiyat alanında değil resim, mimari ve oymacılık gibi çeşitli sanat dallarında da etkili olmuştur.

10. yüzyıl itibariyle yeni bir inanışa geçen Türkler, Müslüman Araplar ve Farsiler ile çeşitli ilişkilerde bulunmuşlar ve artık Türkler, İslam medeniyeti içerisinde faaliyet göstermeye başlamışlardır. Edebiyat, siyaset ve kültür konularında üretilen eserler ve fikirler, İslam medeniyeti etkisinde oluşmaya başlamıştır. Türkiye Türklerinde bu etkileşim, Tanzimat edebiyatına kadar sürmüştür.


Dipnotlar:

* Burada lehçe ve şive konusunda tartışmaların mevcut olduğunu belirtmek gerekir. Ama biz lehçe için Çuvaşça ve Yakutça'yı, şive için de Kazak Türkçesi, Azerbaycan Türkçesi olarak ayırma taraftarıyız.






Yorum Gönder

0 Yorumlar