Sevdalara Atılan Kurşunlar

   


   Şehirde çisenti şeklinde, nazlı nazlı yağan bir yağmur vardı. Sokak lambalarının oluşturduğu ışık huzmelerine bakarak anlayabileceğimiz türden bir yağmur. Apartmanların düzenli düzensiz, bazen de bir ritim içinde açılıp kapatılan ışıkları, onun hayal dünyasında, apartman dairelerindeki sıcaklığı, saadeti anlatan bir görsel gibiydi.  Bir ara aklına; "Apartmanlarda yaşayanlar, gerçekten binaları kadar gösterişli; betonları kadar soğuk mu?" diye bir soru geldi. Aslına bakarsa, gerçekte nasıl olduklarını kendisi daha iyi biliyordu.  "Sen iyi isen herkes iyi; sen kötü isen herkes kötü."

   Kısa mı uzun mu bir hayal dünyasına daldı. İnsanın doğumunu, büyümesini, kavgalarını, dostluklar ve düşmanlıklarını... Askere gitmesini, evlenmesini... Evet! Evlenme konusuna gelince bir gülümseme yayıldı, yüzünde. Boğazı gıcıklandı. Öksürdü. "Ayça ile askerlik bittikten sonra evleneceğim" dedi. Sesli mi sessiz mi söyledi. Bilemedi. "Ya dönemezsem?" düşüncesi gelip yerleşti bir anda, aklına. İrkildi. Titreme saran yüreğine sordu, anlam vermediği bu duyguyu. "Korkuyor muyum, yoksa?" "Vatan için... Millet için... Dava için... Ülkü için... Korku yok Elhamdülillah." 

   Şehrin yarı gürültülü gecesinde, düşüncelere daldığı sırada bir el dokunur gibi oldu, omzuna. Arkasına dönüp baktığında, o güzel çehreli nişanlısının kendisine doğru ürkek bir eda ile yaklaştığını gördü. 

    "-Ben de sessizce geliyorum, sanmıştım. Sessizce gelip seni korkutmak istemiştim. Benim olduğumu... geldiğimi... nasıl anladın?" dedi, cümlesinin sonuna doğru heyecanından heceleyerek.

   "-Ben farkederim. Benim arkamda da gözüm var." dedi, zoraki bir böbürlenme ile. Sonra sessizleşti.

   "-Gecenin bir yarısında, annen, buraya gelmene bir şey demedi, değil mi? diye sordu, delikanlı. 

   Kız, "Yok ya. Neden kızacaklarmış ki hem senin nişanlınım hem de onlar seni biliyorlar ve seviyorlar." dedi, içini dolduran yakalanma hissini, belli etmemeye çalışarak.

 "-Ben yarın gidiyorum" deyiverdi oğlan. "Beni bekleyeceksin, değil mi?"

   O anda kızın gözünün önünden, çok sevdiği köyünün  ferah yaylaları, evlerinin önündeki meyve ağacının kokusu, bir anda silinmiş yerini apartmanların bacalarından sızan kömür kokusu ve şehrin bütün kasvetli bulanıklığı üzerine çöküvermişti. 

   "-Bekleyeceğim elbette. O nasıl bir söz öyle?" dedi, arkaya kayan yazmasını atik bir el hareketi ile öne doğru çekerken.

   Uzun bir müddet aralarında, asayiş kontrolü yapan gece bekçisi gibi sessizlik dolaştı, dolaştı...

   "-Sen de bir hâl var, bugün. Ne olur söyle, üzme beni, sevdiğim."

   Yaz mevsiminde gece berraklığının içinde aniden yükselen bir ses gibi, "Korkuyorum" dedi. Ellerini, yüzünü ve alnını oğuşturdu. Kısacık kestirdiği saçlarını, alışkanlığı üzre yana doğru taradı, elleriyle. 

   Ciğerlerindeki bütün havayı boşaltır gibi, "Askerlikten ya da kahpe bir kurşunla vurulmaktan değil, seni kaybetmekten korkuyorum" dedi. 

   İki küçük gözyaşı dökülen gözlerini kaçırmaya çalışan kız, başını öne eğerek, "Böyle konuşma! Sevenler ayrılmaz! Sen beni seviyorsun; ben de seni." diyebildi. 

   Zaman, bu andan itibaren her ikisi için de bir düşmandı. Belki de sarılacakları ek yakın dost... 

   Karşı apartmanlarda hiç ışık yanmıyordu artık. Gayri ihtiyarı saatine bakan delikanlı, kızın geç kaldığını farketti.  Sonu gelmeyen sevgi sözcükleri, vedalaşma vakti geldikçe çoğalıyor, çoğalıyordu. 

✧✧✧✧✧✧✧✧✧✧

   Davullar, zurnalar, sevinç nidaları... Askerler havalara atılıyor; vatan, bu kınalı kuzulara emanet ediliyordu. Otobüs harekete geçtiği sırada göz göze geldiği nişanlısına "Geri geleceğim. Geleceğim ve seninle evleneceğim" der gibi baktı. Bir ara hiç göremeyecekmiş duygusuna kapıldıysa da bunu ayrılığın verdiği hüzne bağladı.

   Nişanlısının otobüse bindiği o andaki görüntüsü, kızın yüreğine bir kor, gözlerine bir ıslaklık düşürdü. Gidiyordu işte.

✧✧✧✧✧✧✧✧✧✧

   Akşam haberlerini radyodan dinlemeyi çok seven, maziyi hatırlattığını söyleyen baba, pür dikkat kesilmiş, teröristlere karşı verilen mücadeleyi takip ediyordu. Babasının bu keyfini, bir kahve ile taçlandırmak isteyen kız, güzel bir Türk kahvesi hazırlıyordu, babasına. 

   Bir son dakika haberi geçti, radyoda.

 "Bugün saat 15:30 sularında kırsalda sürdürülen operasyonlar sırasında, birçok terörist etkisiz hale getirilmiş ama ne yazık ki bu çatışmada bir askerimiz şehit olmuştur. Şehidimizin ismi: Mehmet Mehmetçik..."

   Mutfakta bir gürültü ve ardından ağlama sesi...

   Kızın babası üzgün, gözleri yaşarmış bir şekilde radyoya bakıyordu. Ne yapacağını bilemez halde doğrulmaya çalıştı ama beceremedi. Bütün suçu yüklediği kucağındaki radyoyu, açık camdan dışarıya fırlattı.






Yorum Gönder

4 Yorumlar

Görüş ve düşünceleriniz bizim için önemlidir.