Gerçek Dünyanın Ütopik Kaçkını (Delinin Biri)


Merhabalar, blog dünyasının yazar ve okurları! 

Geçenlerde herkesin "deli" "aklı kıt" diye tabir ettikleri ve sokakta gördüklerinde tiksinerek baktıkları bir kişi ile bir çay içimlik muhabbetim oldu... Bana bir hikaye anlattı ki sormayın... Biraz masal biraz gerçek... Karmakarışık... Güzel fikirleri var ama bir o kadar gerçek dışı... Ütopyalardan, psişik duygulardan, en çok da adı sanı duyulmamış bir ülkeden bahsetti... Anlattıklarını, onun dilinden biraz uzaklaşarak masalvari bir yazıya dökmeye çalıştım... 

O konuşurken yanımda bir ses kayıt cihazım olmayışına üzüldüm, doğrusu... Aklımda kalanlarla oluşturuğum masala bir göz atın... O, bunları söylerken kim olduğuna anlam veremeden uzaklaşıp gitti... O giderken, arkasından "Allah'ın Delisi" diyenler, çaylarını içip geviş getirmeye devam ediyorlardı... 




Bilinmeyen diyarların berisinde, kaf dağının ne arkasında ne tepesinde... Kızıl ve mavi gökyüzünün arasında, hangi renge bürüneceğini tam olarak kestiremeyen gökkuşağının bitiminde büyük bir ülke varmış...

Bu ülke o kadar büyükmüş ki iki kişinin bir araya gelip konuşması, birbirlerini "dinlemesi" ve anlaşarak bir noktaya varabilmeleri seneler sürüyormuş... Aman sakın ha! yanlış anlaşılmasın...

Ender ve seçilmiş, bir o kadar da endemik beyinleri rektefelenmiş insanlar, birbirlerine karşı o kadar nazikmiş ki birbirlerini kazdıkları kuyuya doğru, dostane ve kanı fokurdayan sıcakkanlılıkları ile itmeye (pardon!) yol göstermeye özen gösteriyorlarmış...

Birbirlerine yatay doğrulukta uzanan iki paralelin sonsuza uzayan kesişmemezliği, kesişememezliği denklemini bile kıskandıracak "mükemmel ötesi doğruluk" ve "dürüstlük" sahibi insanlar varmış ki hayattaki yaşantıları ve düşünceleri menderesler çizerek ilerlemekteymiş...

En basitinden bir ikram konusunda dahi birilerinden alınan malzeme o kadar nacizane bir tevazu ile alınır ve verilirmiş ki... Alırken aslanlar gibi parçalayanların, geri dönüşleri "damlama sulama sistemleri"ne benzermiş... 

Günlerden bir gün, bu ülkede "para" denilen bir nesne icat edilmiş... Öyle garip bir şeymiş ki bir yüzü sıcak bir yüzü soğukmuş... İnsanlar bu nesneye öylesine bağlanır hale gelmişler ki aslında bağlanmları gerekeni unutup, kendi beyinlerinde kurdukları hayal dünyasında Tanrılaşmaya başlamışlar...

Kötü hasletleri de beraberinde getiren bu nesne insanlardaki kibri, yalçın kayalıkların, ulaşılması zor kaf dağının doruklarına kadar çıkarmış ve böylece o doruklara çıkan insanlar, geride bıraktıklarını düşündükleri insanlara tepelerden bakmaya başlamışlar...

Öylesine güçlü bir iktidara sahipmiş ki bu para, hastanelerde "insanlık uğruna tedavi"  yeminleri edenlerin bile ikinci, üçüncü villalarına girmeye başlamış... Aslında bunun bir illet olduğunu kendileri de belirtse de kurtulma çareleri düşünülmemekteymiş... 

Artık herkes öylesine zenginmiş ki cebinde "zırnık" parası olan bile ülkeden ülkeye gezip, içinde kişiliğini kaybettiği halde marka elbiseler içinde yüzebiliyorlarmış...

---

Çayın birkaç yudumu kaldığı halde içmeden kaçıp gitti...  O kaçarken yazının başlığı dahi bir anda aklıma geldi... Gerçek Dünyanın Ütopik Kaçkını...


Kimbilir, kim akıllı kim deli,
Zakkum tadında dünya dili,
Olmadı insan, olması gereken gibi...
Pazarda 9.90 kuruş bir huni,


Yorum Gönder

5 Yorumlar

  1. Bu başından sonuna bir hikaye mi yoksa gerçekten bir deli ile karşılaşıp mı hikayelenmiş orasını çözemedim ama güzel olmuş. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beğenmene sevindim. "Deli"den ziyade aklı evvel birisi gibiydi. Çünkü birçok akıllının düşünmeye bile erindiği/korktuğu şeyleri o düşünmeden söylüyordu... :)

      Sil
  2. bence gayet akıllı birinin anlatımı bu

    YanıtlaSil

Görüş ve düşünceleriniz bizim için önemlidir.