Selamün Aleyküm Hayat!



Yaşamak, zor zanaat azizim... Ya peki eğitim-öğretim görmek?



Bütün çıplaklığınla doğacaksın ve başlayacak yaşamın... Elbiseler içinde boğulacaksın önce... Konu komşunun nazarlarından korumaya çalışırken bulacaksın anneni... Çarpık düzenin şirketleşmiş devletlerinde memur veya işçi olan babanı ya akşamdan akşama göreceksin yahut telefonda el sallayan ve ikide bir "Canım Kızım / Canım Oğlum" hitaplarıyla sana gülümseyen, nerede çalıştığını aklına dahi getirme gibi bir düşünce olmadan ekrandaki o yabancıya gülümseyeceksin... Önceleri odaların akustiğini denercesine bütün duvarlara çarpacak ağlamaların. Ve gülmelerin neşe saçacak sevdiklerine...

Büyüyeceksin ve hallacın pamuğu atarken dağıttığı gibi dağıttıkları eğitim sisteminde okutmaya zorlanacaksın. Hayatında eğitim psikolojisinin "p"sini görmemiş tüccar vekillerin "En kaliteli eğitim, bizim dönemimizde verildi" sözlerine gülmen mi yoksa ağlaman mı gerektiği kararını alıncaya kadar liseyi bitirmiş olacaksın...

Dershaneler seni kovalayacak... "Üniversiteyi bizden başkası size kazandıramaz" vaadleri ile seni; "Piyasada en ucuz ama bir o kadar kaliteli tek dershane, biziz" reklamları ile ebeveynlerini kandırmaya çalışırken, bir anda üniversitenin kapılarında bulacaksın kendini...

Gerçekten çok farklı bir ortam değil mi? Ne güzel bir hayat var, kampüslerde... Sıcacık arkadaşlıklar, kahveler, rahat rahat içebildiğin sigaralar...

1. 2. sınıf derken hocalarla tanışacaksın... Dönem başındaki o güzelim resim gitgide bozulmaya başlayacak... "Bu ders, sadece bu kitaptan öğrenilir. Gidin bu kitabı satın alın" dayatmaları ile karşılacaksın. Çok garip bir durum değil mi? Almak zorunda kaldığınız kitabın yazarı, ne alaka ise ders hocanızın ismi ile aynı... Tesadüf işte...



Bi gayret, bir çaba... Sonunda üniversiteyi bitirebildin... Ne kadar, kaç dönem uzattığına bakma artık... Hocaların ders verme gibi yükümlülüklerinin yanısıra artık fantazi doruklarına ulaşmış kendilerine has not verme sistemleri de geride kaldı... Hatırla... Hani şu "Türk" dedikçe gözleri yaşaran fakat kendine yakın olan, taban yalama uzamanlarına yüksekten yüksekten not veren... 

Çarşıya bir pazar kurulmuş, softa! 
Seni de aldatırlar bu tezgahta...
Dörtparmak

"Bu okusun diye eşşek yüküyle para harcadım" baba cümleleri... 

Eşek de kalmadı ortalıkta... Ne kadar yük alır, bu yük ne kadar para eder? Ya kestik sucuklara doldurduk ya hayvanat bahçelerine gönderdik ya da toplumun hayvansal yönünü doldurmak için insan kılığına sokup sokaklara saldık.

Atama?
- Ben o partili değilim, malesef...

Evlilik? 
- Yok abi kullanmıyorum. Geçim sıkıntısı yapıyor...

İş?
- Yarın mermer fabrikasına gideceğim. Şoförlük var ya bende.. Forklift kullanacağım...

Eee hayat? O ne olacak?
- Sabah evden çıkarken "Selamün aleyküm" diyorum, ben ona...


Yorum Gönder

6 Yorumlar

  1. Bir hayat ancak bu kadar özetlenir sanırım. Kim bilir kaç kişi selamün aleyküm diyor. Eğlenceli bir anlatım olmuş, emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Daha da özetlemek istemedim. Hayatımızdan çalınanlar yetmiyormuş gibi :)

      Yorumunuz için teşekkürler!

      Okumaya gel'eceğim inşAllah...

      Sil
  2. Hayatı dost doğru yaşamak keşke bu kadar zor olmasa. Bloğumda paylaştığım son yazımdaki "Kadınların Cenneti" romanındaki bir alıntıyı paylaşmak isterim;
    "Ciğeri beş para etmez insanlar büyük paralar kazanırlarken, büyük yetenekler yerlerde sürünüyordu"

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bazen de bu konuda pek sitem etmemeliymişim gibi hissediyorum. Biz ne kadar sitem edip işin yanlışlığını söylemeye,yazmaya çalıştıkça insanlar inadına birilerini kayırma telaşı içine giriyor.

      Yorumunuz için teşekkürler!

      Sil
  3. Yanıtlar
    1. Teşekkürler Ömür Abi!

      Şiirlerinden bir damla da benim bloguma damlasın, yayınlayayım. Gmail'den bekliyorum güzel bir şiirini...

      Sil

Görüş ve düşünceleriniz bizim için önemlidir.